Bu Blogda Ara

22.8.07

Güçlü Kadınlar

Güçlü kadınlar vardır,her işlerini kendileri halletmeye çalışan.Anne babaları tarafından böyle yetiştirilen.Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler.Evdeki tüm tamirat,tadilat işlerinden anlarlar.Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler.Faturalarını kendileri yatırırlar.Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar.Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler.Özgürlüğü severler,dik durmayı da,güçlüdürler çünkü...

Aşık olduklarında hissederek yaşarlar.Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler.Sevdiklerine problem çıkarmazlar.Bütün gün çalışıp durduktan sonra,akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde,hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan,o her neredeyse onun olduğu yere giderler.

Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan,yansıtmazlar çünkü.Para var mı,işyerinde sıkıntı mı oldu,birine canı mı sıkıldı,hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği.Çünkü istemezler kimse onlara acısın.


Sonra da bir bakarlar ki,bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz.Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür.Eskaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar,bu sefer de sorunlu kadın,kaprisli kadın,tahammül edilmez kadın damgasını yerler.Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar! Terk eden erkek de bilir onun ne kadar güçlü olduğunu ve onsuz da yaşayabileceğini,içinde yaşadığı fırtınalardan bihaber.

Sonra bir dosttan,eşten,ya da tanıdıktan duyarlar ki onu terk eden gitmiş erkeğe muhtaç yaşamak zorunda olan biriyle beraber olmaya başlamış.Erkekler çok severler böyle kadınları.Birinin ona muhtaç olduğunu görmek bir çok duygusunu okşar erkeğin.Onlara kendini erkek gibi hissettirir! Bu zayıf kadınlar erkeklere bağımlıdır.


Mesela fatura filan yatıramazlar,anlamazlar çünkü.Nerden yatırılır onu da bilmezler.Ev ya da yemek alışverişi de yapmazlar,çünkü taşıyamazlar onca torbayı.Hep yorgun olurlar,bütün gün spor salonları,kuaför,o mağaza,bu mağaza gezerler.Akşama yemek yapmaya fırsat bulamazlar.Akşam eşleri eve geldiğinde,bugün nereye yemeğe gidelim,diye sorarlar.En kötü ihtimal dışardan yemek söylerler.Zayıf kadınlar doğurdukları çocuğa bakacak gücü de kendilerinde bulamazlar,pamuklar içinde yaşamaya alışmışlardır bir kere.Kendilerini hep altın tepsi içinde sunarlar.Huysuzluk da ederler,ama bu erkeğin hoşuna gider,çünkü kadın ona muhtaçtır,söylenmeyen güçlü kadının aksine,Hiçbirşeyi beğenmedikleri gibi devamlı da mutsuzdurlar.Pek teşekkür etmezler,kıskançlık krizlerini de severler.Kocasının ve sevgilisinin hayatlarını karartırlar.Erkekler bu kadınları asla terk edemezler.Çünkü o güçsüz,kırılgan bir kadındır.Ayrılırsa kurda kuzuya yem olur.Koruyup kollanmalıdır her an o!


Zayıf kadınlar hiç çökmez,buruşmaz ve yıpranmazlar.Ancak işin ilginç yanı her zaman daha değerli olanlar da onlardır.Ve geride kalan güçlü kadınlar tüm bunların nasıl gerçekleşebildiğine sadece bakakalırlar.


AYLİN KOTİL SARIGÜL

Başarının sırrı, ‘Ben bu işi yaparım!’ azmindedir

Denebilir ki, hayattaki tüm başarıların temelinde “Ben bu işi yaparım!” azmi yatmaktadır.

Nitekim başarısızlıkların temelinde de “Ben bu işi yapamam!” ümitsizliği yattığı gibi.
Efendimiz (sas) Hazretleri ümmetine “Ben bu işi yaparım!” azminde olmayı emir buyurmuş, hatta en yoksul insana dahi bu ümidi telkinden geri kalmamıştır. “Hayatın Gayesi” kitabından vereceğim bir örnekle bu mühim konuyu misaliyle arz etmek istiyorum. Bakalım imkanını sıfırlamış en yoksul insana dahi nasıl bir ümit ve azim telkin etmiş, hiçbir şeyi olmayan adama dahi nasıl ‘Ben bu işi yapabilirim!’ azmi kazandırmıştır?

Eli ayağı sağlam, gücü kuvveti yerinde bir adam “Ya Resulallah sadakaya muhtaç haldeyim, bana yardım.” dedi. Gerçekten de adam fakirlikte dibe vurmuş biri görünümündeydi. Teşebbüs gücünü kaybetmiş, “Ben bir şey yapamam!” ümitsizliğinin kuyusuna düşmüştü sanki. İlk bakışta çalışma engelinin olmadığını gören Efendimiz, “Evinde alınıp satılacak hiçbir şeyin yok mu?” diye sordu. Adam, “Var; geceleri yarısını altıma serip yarısını da üstüme örttüğüm bir cübbem ile içeceğim suyu doldurduğum bir kırbam var!” dedi. “Git bu söylediklerini hemen buraya getir!” buyurdu. Ürkek adam şaşkın halde işin nereye varacağını bilemeden gidip bunları getirdi. Efendimiz orada bulunanlara seslendi: “Bunları kim satın alır?”
Biri cevap verdi: “Ben bir dirheme alabilirim.” Verileni az bulan Efendimiz, “Artıran yok mu?” diye seslendi.

Biri, “Ben iki dirhem veriyorum.” deyince eşya onda kaldı. İki dirhemi alan Efendimiz’in teklifi şöyle oldu: “Bu iki dirhemden birini evinde acil ihtiyaçların için harca. Kalan bir dirhemle de bir iple bir balta satın al, doğruca Medine kenarındaki çalılığa git, oralardan odun topla, iple sarıp sırtına yüklenerek çarşıya getir, sokak sokak dolaşarak odun satmaya başla!..”
Ümitsiz adam şaşkın ve tereddütlü, “Şey! Ben bunları yapamam ki! Ben nasıl odun hazırlayabilirim, nasıl sırtımda çarşıya getirebilirim, kim benden odun alır? Bu mümkün değil!..” dedi.

Efendimiz irşat yüklü ikazını şöyle yaptı: “Allah rızkını yaratmadığı kulunu da yaratmaz. Seni yarattığına göre rızkını da yaratmıştır. Ama sen teşebbüse geçmiyor, var olan rızkının peşinde koşma azmini yitirmiş bulunuyorsun. Rızkının peşine düş, odun getirip satmaya bak!..”
Adam tereddütler içinde kalkıp gitti, baltayla kırda odun hazırladı, iple sarıp yüklenerek şehre getirdi, sokak sokak dolaşmaya başladı. İlk günlerde zorlandı. Aklına, hayaline getirmediği bir işti bu. Aradan tam on beş gün geçmişti. Bir gün mescide, üstünü başını yenilemiş hareketli ve heyecanlı bir adam girdi. Efendimiz tanıdığı bu hareketli adama tebessüm ederek sordu: “Şimdi nasılsın?”

Şen şakrak cevap verdi: “Bütün borçlarımı ödedim, sattığım eşyalarımı da geri aldım. Böyle işleri başaracağımı hiç ümit etmiyordum!” Bunun üzerine, “Birilerinin yaptığı yardımla geçinmektense, sırtında odun taşıyarak kendi alın terinle yaşaman hayırlıdır!” buyuran

Efendimiz, ilk hatırlatmasını bir daha tekrar etti: “Allah rızkını yaratmadığı kulunu da yaratmamıştır. Ne var ki teşebbüs gücünü kaybeden kul, rızkının peşinde koşma azmini de kaybeder, birilerinin yardımıyla geçinmeye kendini mecbur sanır, yazık eder kendine.”

10.8.07

Dostlar Irmak Gibidir

Dostlar ırmak gibidir
Kiminin suyu az, kiminin çok
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya

İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı,
Bulanık bir göl gibi...
Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi.
Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı
İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı....
Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz;
Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz!

İnsanlar vardır; derin bir okyanus...
İlk anda ürkütür, korkutur sizi.
Derinliklerinde saklıdır gizi,
Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız;
Yanında kendinizi içi boş sanırsınız.

İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu...
Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler.
Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler!
Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz;
Bu tip insanla bir ömür dolmaz.

İnsanlar vardır; sakin akan bir dere...
İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere.
Yanında olmak başlı başına bir mutluluk.
Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk.

İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip.
Her biri başka bir karaktere sahip.
Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı.
Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı...

İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz.
Boşa gitmez ne kadar güvenseniz.
Dibini görürsünüz her şey meydanda.
Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda.
İçi dışı birdir çekinme ondan.
Her sözü içtendir, her davranışı candan...

İlgili Yazılar

Related Posts with Thumbnails