Bu Blogda Ara

4.6.10

Bülbül-Mehmet Akif / Övezmurat Altıyev (Türkmenistan)




BÜLBÜL

-Basri Bey oğlumuza-

Bütün dünyâya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihayet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
Şehirden kaçmak isterken sular zaten kararmıştı,
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı.
Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hılkat kesilmiş lâl...
Bu istiğrâkı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl
Muhîtin hâli "insâniyyet"in timsâlidir, sandım;
Dönüp mâzîye tırmandım, ne hicranlar, neden andım!

Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd,
Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryâd,
0 müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu
Ki vâdiden bütün, yer yer, enînler çağlayıp durdu.
Ne muhrik nağmeler, yâ Rab, ne mevcâmevc demlerdi;
Ağaçlar, taşlar ürpermişti, gûya Sûr-i Mahşerdi!

-Eşin var, âşiyanın var, baharın var, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin ?
0 zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun,
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânmânın şen, için şen, kâinatın şen.

Hazansız bir zemin isterse, şâyed rûh-i ser-bâzın,
Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-i pervâzın.
Değil bir kayda, sığmazsın - kanadlandım mı - eb'âda;
Hayâtın en muhayyel gayedir ahrâra dünyâda,
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perîşandır?
Niçin bir damlacık göğsünde bir umman hurûşandır?

Hayır, mâtem senin hakkın değil... Mâtem benim hakkım:
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânmansız serseriyim öz diyârımda!

Ne husrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı!
Hayâlimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
SALÂHADDÎN-İ EYYÛBÎ'lerin, FATİH'lerin yurdu.

Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde OSMAN'ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın!
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden YILDIRIM Hân'ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri ORHAN'ın!

Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! (*)


[Safahât, Yedinci Kitap]


(*) Bu şiir yazılırken Yunan istilâsı altındaki topraklarımız
hususiyle Bursa'ya dair elîm haberler geliyordu;
tetkikine de imkân yoktu.

kaynak: siir.gen.tr

13.4.10

Meyve Çekirdeklerini Değerlendirelim

Küresel ısınma, dünyamızı son derece etkilemeye başladı. Dünyanın 4.cü büyük gölü ARAL'ın % 90’ı kurudu. Dünyamızda yaşayan herkesin bundan böyle daha etkin, daha aktif, daha tutumlu, daha çevreci, daha duyarlı davranması gerekiyor. Bu yüzden yediğimiz meyvelerin çekirdeklerinin değerlendirilmesi tabiata özellikle 2010 yılı içinde önemli katkı sağlayacağı bildirildi. Bu köşenin yazarı da her zaman olduğu gibi, gönül dostu çevrecilere destek vermekten onur ve gurur duyuyor. Bu yüzden Doğa Gönüllüleri Derneği'nin kaleme aldığı bir yazıyı okurlarımla paylaşıyor ve mutlaka bu önerimizin, çevre dostları ile paylaşılmasını tavsiye ediyorum. Dünya bizim dünyamız. O'nu biz koruyabilirsek, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakabiliriz.

Yeryüzünün aldığı yağmur oranı 10 yıllık aralıklarda artar. Bu sene (2010) dünyanın periyodik olarak en çok yağmur alan yıllarından biri olacak, bu nedenle yediğiniz kayısı, şeftali, kiraz, vişne, karpuz, kavun, erik vb. meyvelerin çekirdeklerini lütfen çöpe atmayın, hele çöp poşetlerine ASLA hapsetmeyin. Mümkünse herhangi bir yerde toprağın 10 cm altına gömün. Üzerine de bir bardak su dökün.

Gömme imkanınız yoksa bi poşette bu çekirdekleri biriktirip yanınıza alın (yada arabanıza koyun) arsa, tarla, toprak yol kenarı, yamaç gibi toprağı gördüğünüz alanlara bu çekirdeklerinizi savurun, korkmayın bu çevre kirliliği değildir aksine çevre için yeni hayattır. Doğa hemen o yeni çekirdekleri kucaklar ve besler… Yapacağınız en kötü hareket çekirdekleri poşetlere hapsetmektir! Bunu yapmayın ve yaptırmayın.

Yapılan çalışmalarda doğaya başıboş atılan yada dikilen bu çekirdeklerin en az yarısının yeşerip ağaç veya bitki olduğu kanıtlanmış.

En büyük israflardan birisi meyve çekirdeklerinin çöpe atılması, ülkemiz adına küçümsenemeyecek büyük bir servet...

Daha yeşil bir ülke için, daha temiz hava için, toprak kaymasını önlemek ve yeni nesillerimize yeşil bir dünya bırakmak için hep birlikte elimizden geldiğince meyve çekirdeği gömelim, savuralım, fırlatalım…

Bu uygulama TEMA tarafından başlatıldı ve bilinçli toplum olarak bizlerin desteklerini bekliyor, Doğaya yardım etmek, gelecekte etrafımızı saracak beton ve gökdelenlerden alamayacağımız oksijeni karşılamak için bile bu çekirdeklerden çıkacak ağaçlara ihtiyacımız olacaktır.
Poşete koymadığınız her çekirdek için şimdiden teşekkürler..

kaynak:http://www.anamurhaber.com/koseyazilari.asp?yazar=243&yazi=784




Doğa’nın Doğaya Armağanı
Doğa’nın Doğaya Armağanı’ isimli projede bir yandan meyveleri tüketerek sağlığımıza sağlık katacağız bir yandan da yediğimiz meyvelerin çekirdeklerini biriktirerek onları ait oldukları yere yani doğaya yeniden kavuşturacağız. Proje kapsamında öğrencilerimiz, öğretmenlerimiz ve velilerimiz okullarda ve evlerinde tükettiği meyvelerin çekirdeklerini biriktirerek okullarımızda meyve çekirdekleri için oluşturduğumuz dönüşüm kutusunda toplanarak çevre örgütleri ile çekirdekleri helikopterler aracılığı ile ormanlara armağan etmek.

27.3.10

Dinler ve Medeniyetler İçinde Kadının Yeri

Adem ile Havva"nın yaratılmasıyla başlayan ve o günden beri de bütün dinler ve medeniyetler içinde hep canlı kalan kadının toplumdaki yeri meselesi, sürekli konuşulup tartışılmıştır. Yeryüzünde hüküm süren her toplum, düşünce ve medeniyet, kadınla ilgili çeşitli kanaatler ortaya koymuş ve bu kanaatler çerçevesinde kadına toplumda yer, zihinlerde değer biçilmiştir.

Hind toplumunda kadın, evlenme, miras ve diğer muamelelerde, hiçbir hakka sahip değildi. Hindlilerin mukaddes kitapları olan Veda'larda kadın, kasırgadan, ölümden, zehirden, yılandan daha kötü bir mahlûk olarak tasvîr edilirdi.Budizm'in kurucusu Buda önceleri kadını, hislerine tâbi bir mahlûk olduğu için dinine kabul etmiyordu. Yakın dostu Amenda, kendisine: -Kadınlara nasıl muamele edelim? diye sorunca,

-Onlara hiç bakmayacaksın." diye cevap vermişti.

-Fakat bakmaya mecbur olursak?

-O zaman onlarla konuşmayacaksın.

-Konuşmaya mecbur kalırsak?

-O durumda, onlardan son derece sakınmalısın, demişti.

Amenda, kadınlara acır, onları korurdu. Onun ısrârı ile Buda, hayli tereddütten sonra, istemeye istemeye, kadınları dinine kabul etmiş, fakat bunun Budistler için çok tehlikeli olduğunu söylemişti. Bir defasında azîz dostu Amenda'ya "Kadını dinimize kabul etmeseydik, Budizm saf bir şekilde uzun asırlar devam ederdi. Fakat aramıza kadın girdiği için bu dinin uzun müddet yaşayacağını sanmıyorum." demişti.

İran'da Sâsânî devleti döneminde kadına hiçbir hak ve kıymet verilmezdi. Hatta kız kardeşlerle evlenmek bile câizdi. Kadın hiçbir hak ve hukuka sahip değildi.

Çinliler kadını, insan saymazlar, ona ad bile takmaya lüzum görmezlerdi. Kadını isimle değil, sayı ile, 1,2,3 diye çağırırlardı. Kadınlar toplumda "Domuz" diye anılırdı.

Batılıların medeniyetine hayran oldukları eski Yunan ve Roma'da kadın hiçbir hakka sahip değildi. Kadın, sadece çocuk doğuran bir makine gibi telakki edilirdi. Vücut yapısının estetik bakımından, erkekten aşağı olduğu ileri sürülerek, sevgiye bile layık görülmezdi. Erkeklerin birbirlerine karşı duydukları sapık sevgi revaçta idi. Kadınları, evlerinde, ev işleriyle uğraşırken, erkekler delikanlılarla birlikte yaşar, onlardan hiç ayrılmazdı. Umumî ziyâfetlerde bile hiç çekinmeden bu delikanlılarla beraber giderler, eşlerini asla götürmezlerdi.

İngiltere'de ise, kirli bir varlık olarak kabul edilen kadın, İncil'e el süremezdi. Bu durum ancak VIII. Henri (1509-1547) devrinde parlamentodan çıkan bir kararla sona erdirilmiş ve bundan sonra kadınlar İncil okuyabilmişlerdir.

Yahudiler ailede erkeğin mutlak hakimiyeti üzerine bir düzen tanzim etmişlerdi. Yahudi kızları, babalarının evlerinde hizmetçi gibi idiler. Baba isterse, onları satabilirdi. Yahudi hukukunda kadın, insanı aldatıp kötülüğe sevk ettiği için mel'un bir varlık olarak görülürdü.

Hıristiyanlar ise; Hazreti Havva, ilk günahın işlenmesine sebep olduğu ve böylece insanlığın felaketini hazırladığı için, kadını küçük görmüşler, ona daima bir şeytan gözüyle bakmışlardır.

Hz. Peygamberden önce Arap yarımadasında kadının durumu yürekler acısıydı. Kadın, evlenme, aile kurma ve miras hukukundan mahrumdu. Fuhuş, alabildiğine yaygındı. Kız çocuğu ailede maddî bakımdan bir yük, mânevî yönden bir utanma vesilesi idi. Aile idaresinde sonsuz haklara sahip olan baba, kızını diri diri toprağa gömerek öldürmekte bir mahzur görmezdi. ( Şefik Can Mevlânâ hayatı fikirleri şahsiyeti. s.189.)

Yukarıda kısaca arz edildiği gibi, Tarih boyunca kadınlar haklarından mahrum edilmiş, hor ve hakir görülmüşlerdir. İslâmiyet'ten önce kadınlar insan sayılmıyor, bir eşya gibi alınıp satılıyorlardı. Kadını ilk defa toplum içindeki bu kötü durumundan kurtaran ve ona değer veren, mülkiyet hakkı tanıyan İslâmiyet olmuştur. Hz. Muhammed vedâ hutbesinde; "Ey insanlar, kadınlar hakkında Allah'tan korkun. Çünkü siz onları Allah emaneti olarak aldınız ve onları Allah'ın kelimesi ile kendinize helâl kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır" buyurmuştur.

kaynak: http://akademik.semazen.net/author_article_print.php?id=1009

13.3.10

TÜRKLERDE MÜZİKLE TEDAVİ

Şimdi Edirne'ye Daruşşifa'ya bir yolculuk yapalim. Daha doğrusu, Daruşşifa'nin eczanesine, musikiye...


Türk Müziği makamlarının ruha olan etkileri Farabi’ye göre şöyle sınıf- landırılmıştır:

1. Rast makamı: İnsana sefa(neşe-huzur) verir.

2. Rehavi makamı: İnsana beka(sonsuzluk fikri) verir.

3. Kuçek makamı: İnsana hüzün ve elem verir.

4. Büzürk makamı: İnsana havf(korku) verir.

5. Isfahan makamı: İnsana hareket kabiliyeti, güven hissi verir.

6. Neva makamı: İnsana lezzet ve ferahlık verir.

7. Uşşak makamı: İnsana gülme hissi verir.

8. Zirgüle makamı: İnsana uyku verir.

9. Saba makamı:İnsana cesaret,kuvvet verir.

10. Buselik makamı: İnsana kuvvet verir.

11. Hüseyni makamı: İnsana sükunet, rahatlık verir.

12. Hicaz makamı:İnsana tevazu(alçakgönüllülük) verir.




Farabi Türk müziği makamlarının zamana göre psikolojik etkilerini de şu şekilde göstermiştir:

1. Rehavi makamı: yalancı sabah vaktinde etkili

2. Hüseyni makamı: sabahleyin etkili

3. Rast makamı: güneş iki mızrak boyu etkili

4. Buselik makamı: kuşluk vaktinde etkili

5. Zirgüle makamı: öğleye doğru etkili

6. Uşşak makamı: öğle vakti etkili

7. Hicaz makamı: ikindi vakti etkili

8. Irak makamı: akşam üstü etkili

9. Isfahan makamı: gün batarken etkili

10. Neva makamı: akşam vakti etkili

11. Büzürk makamı: yatsıdan sonra etkili

12. Zirefkend makamı: uyku zamanı etkilidir.




veeee iste musikiler ve ozellikleri...




NİHAVEND MAKAMI:Oğlak Burcu. Öğleden sonra etkisi fazla. Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkili. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalı. Kuvvet ve barış duygusu veriyor. Akıl hastalıklarına etkili olduğu konusunda önemli bilgiler var.

RAST MAKAMI: Koç Burcu Ateş, kuru-sıcak tabiatlı makam. Gece yarısı ve seher zamanları etkili. Soğuk organlar olan kemik, beyin ve yağlara etkili. Fazla uyumayı engelliyor. Düşük nabzın yükselmesine yardımcı oluyor. Özellikle çocuk bünyesinde nem hakim olduğu için; bu nedenle oluşan dengesizlikleri düzeltiyor. Akıl hastalıklarına iyi. Gündüz, Salı günleri etkisi fazla.

REHAVİ MAKAMI: Terazi Burcu. Rüzgar tabiatlı. Sıcak ve kuru. Seher zamanı ve ikindiyle yatsı arası etkili. Nemli ve kuru, sarı safra, erkek, sağ omuz, baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalı. Doğuma yardımcı olur.

HÜSEYNİ MAKAMI: Akrep Burcu ( Kova Burcu) Su tabiatlıdır. Satürn etkili. Nemli ve sıcak. Sabah ve gün ağarırken etkili. Sabah- öğlen arası etkisi fazladır. Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği var. Karaciğer, kalp ve ruhların iltihabını söndürüyor. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Sol omuza etkilidir. Barış duygusu veriyor. İç organlara etkili. Kalp, karaciğer ve mide için faydalıdır.

HİCAZ MAKAMI: Yay Burcu. Ateş tabiatlı. Yatsıdan sabaha kadar olan zamanda etkisi fazla. Kuru- soğuk nedenli hastalıklar için faydalıdır. Kemiklere, beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi var. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazla. Alçakgönüllülük duygusu verir.

ACEMAŞİRAN MAKAMI: Ateş tabiatlı. Fecirden kuşluk vaktine kadar etkilidir. Kemiklere ve beyne etkilidir. Vücutta yağ dengesine yardım eder. Yaratıcılık duygusu ve ilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır.

UŞŞAK MAKAMI: Balık Burcu. Su tabiatlı. Fecirden kuşluk vaktine kadar ve günbatımında etkisi fazladır. Perşembe günü etkili. Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalı. Gülme, sevinç, kuvvet ve kahramanlık duyguları veriyor. Çocukların bütün organlarını etkileyen kuru ve sıcak yellerde ve büyük erkeklerde görülen ayak ağrılarına faydalı.

SEGAH MAKAMI: Su ve toprak tabiatlıdır. Kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda etkilidir. Hararetten meydana gelen şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kas rahatsızlıklarına faydalıdır. Beyin nöronlarına etkisi vardır. Mistik duygular oluşturuyor.

ISFAHAN MAKAMI: İkizler Burcu (Yengeç Burcu); Hava tabiatlı. Dişi, gece karakterli, Pazartesi bağlantılı Soğuk tabiatlı olduğu gibi, ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği var. Ense, boyun, omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, gönül yenileme, düzgünlük verme, zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır.

NEVA MAKAMI: Kova Burcu (Oğlak Burcu); Satürn. Hava tabiatlı. Gece ve kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda etkisi fazladır. Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır. Üzüntüyü giderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir. Kötü fikirleri kovduğu, cesaret ve yiğitlik verdiği, gönül sevinci oluşturduğu ileri sürülür. Kuvvet ve kahramanlık duyguları meydana getirir. Akıl hastalıklarının tedavisinde faydalıdır. Buluğ çağındaki kız çocuklarının kadın hastalıklarına tedavi etkisi vardır. "Ses, seda, makam ve ahenk" demektir.


Yrd. Doç. Dr. Pınar SOMAKCI
T.C. Haliç Üniversitesi Konservatuvar Türk Musikisi Bölümü

26.1.10

Saadet Dükkanı

Ablamın el işi göz nuru ürünlerini internetten satmaya karar verdik.
satış için Pasaj.com sitesini kullanıyoruz.
dükkanımıza burdan ulaşabilirsiniz>> http://saadetdukkani.pasaj.com/




İlk ürünüzüm ayıcık desenli bebek takımı..

ayrıntılar : http://www.pasaj.com/urun?b=ayicikli-bebek-takimi&u=62165

3.1.10

Hastalardan Öğrendiklerim

Bir doktor, hasta ile konuşabilen, iletişim kurabilen bir doktor. Bir blogu var. Öğrendiklerini yazıyor.

http://benbugunbunuogrendim.blogspot.com/

ve bir yazı Antakya...

bir Antakyalı olarak Hatay'ın anavatana katılışında halk oylamasının nasıl olduğunu doktorun bu yazısından öğreniyorum.

Bugün 1924 Antakya doğumlu bir hasta kalp ilaçlarını yazdırmak için başvurdu.
Reçetesini yazarken 1938'deki Antakya'nın Türkiye'ye katıldığı oylamada orada olup olmadığını sordum.
"Oradaydım, ben de katıldım" dedi
"Yaşınız küçük değil miydi o zaman oy vermek için" dedim

O dönemde Fransızlar vardı ve Suriye'ye katılmamızı istiyorlardı. Bu nedenle halkı Alevi-Sünni diye karıştırıyorlardı. Kavgalar çıktı, halbuki o zamana kadar bizim orda hiç kavga olmazdı. Ermenisi de Müslümanı da Hristiyanı da gül gibi geçinirdi. Sonra Birleşmiş Milletlerden komisyon geldi. Sırayla önce Suriye'ye katılmak isteyenler, sonra Türkiye'yi isteyenler yürüdü..." dedi

Nasıl yani yoldan geçenleri mi saydılar?" dedim
"Hayır, saat tuttular! Vilayetin önünde 10 kişilik komisyon vardı. Herkes müzenin önünden Vilayete doğru kalabalık olarak yürüdü. Yürümeyen kalmadı, hatta köylerden geldiler, onları misafir ettik." dedi
"Ya bir grup yavaş yürürse..." dedim
Gülerek
"Öyle bir şey olmadı, normal monoton yürüdük. Zaten Türkiye'yi isteyenler çok daha fazlaydı, hemen anlaşıldı" dedi.

İlgili Yazılar

Related Posts with Thumbnails