Bu Blogda Ara

1.12.11

Ben bir KÜPÜm

Hayatıma;
Bir ŞEKER Küpü Olarak Başladım!..
Sonra AKIL Küpü
Sonra SIR Küpü
Ve Bir Ara SİRKE Olup Küpe Zarar Verdim...
Ardından SİNİR Küpüü! Oldum
Ve En son SABIR Küpü Oldum Kaldım...!!

15.10.11

Markafoni


Biz Kimiz'den

Türkiye’de markafoni’yle “özel alışveriş” dönemi başlıyor...

Türkiye’nin ilk özel alışveriş sitesi markafoni, bir ilke imza atarak Avrupa ve Kuzey Amerika'da milyonlarca modaseverin yaşadığı özel alışveriş deneyimini Türkiye’ye getiriyor. Sitede giyim, aksesuar, spor malzemeleri, kozmetik, oyuncak, teknoloji ve dekorasyon gibi farklı alanlarda ürünleri bulunan seçkin markalar, %70'e varan indirimli fiyatlar ve özel kampanyalarla üyelere sunuluyor.

Sadece davet ve referans yoluyla siteye üye olabilen özel grubun, seçkin markalara avantajlı fırsatlarla sahip olmasını sağlayan özel satış sistemini kullanan markafoni, her markanın limitli sayıda ürününe yönelik, 2-5 gün süreli özel kampanyalar düzenliyor. Her yeni kampanya için gönderilen "alışverişe davet" ile üyeler özel fırsatlı ürünlerden haberdar ediliyor.

Siteye üye olduğumdan beri baya bi kupon topladım. Benim referansımla üye olan sevgili arkadaşlarım sayesinde her seferinde 10 TL kazandım. Ayrıca Markafoninin arada verdiği kuponlarda var. 3 defa alışveriş yaptım hiç kendim para ödemedim :), sadece kargo paralarını ödedim.

Sizde üye olun ve referansınızla üye olacaka kişi sayısını arttırın.
İşte size referans: http://www.markafoni.com/i/zeliha_cetin/

güncelleme: Yıl 2012, bir hevesti geçti :)

5.10.11

Dana Rosto

Bu akşam yemeğe kuzenlerim ve teyzemler geldi. Teyzem çok güzel yemek yapar ve eniştem de yemek konusunda seçicidir. Dünden beri ne yapsam diye kıvranıp duruyordum. Aklıma bir arkadaşta yediğim dana rosto geldi. Harika olmuştu tadı. Aradım aldım tarifi... Ellerine sağlık Sermin ablacım, herkes çok beğendi.

İşte tarif,

Malzeme:
  • Dana antrikot(yada nuar), dövülmüş inceltilmiş. Kişi başı bir dilim kafi.
  • Soğan, sarımsak
  • Domates, yeşil biber
  • Her çeşit baharat
Yapılışı:
Biraz derin ve yayvan bir tencere/tava tercih edilir. Soğan (ben rendeledim), sarımsak, yeşil biber(ince kıyılmış) zeytinyağı+ ayçiçek yağı karışımında kavrulur. Ben birazda biber salçası koydum. Üstüne domates rendesi eklenir (bol miktarda). Az su ile sos iyice bişirilir. kıvama gelen harca baharatlar eklenir( kekik, nane, karabiber, kimyon, toz biber vs vs). Sos birazda baharatı ile bişer. Dövülerek inceltilmiş dilim etler sos üzerine yerleştirilir. Etler gömülüp, 1-2 parmak  üstüne çıkacak kadar su konur ve kısık ateşte etler iyice pişine kadar bırakılır.

afiyet olsun....

hani resim dediğinizi duyar gibi oluyorum ama malesef yemek telaşından aklıma gelmedi. Bir dahaki sefere...

not: menüde başka ne vardı:

  1. Mercimek çorbası
  2. Patatesli rulo börek
  3. Erişte + pilav
  4. Fırın Patates
  5. Mevsim salata
  6. Zeytinyağlı Sebze sote (malesef dolapta unutmuşuz :D, masaya gelememiş. doyduktan sonra aklımıza geldi) 
  7. Elmalı turta (bu harika oluyor, bunun tarifini başka bir gün yazmayı düşünüyorum)
1,2 ve 6 numaralı yemekler için tariflere buradan ulaşabilirsiniz: http://cetinz.blogspot.com/2009/09/bugunun-iftar-menusu.html

19.9.11

GENOM NASIL DİZİLENİR?


Begüm Akman, Taner Tuncer; Yaşamın Şifresi: İnsan Genom Projesi; ODTÜ Yayıncılık, 2007, sayfa 51-59.
İnsan Genom Projesi’ nin en temel amacı olan insan genomundaki 3 milyar bazın dizilimini ortaya çıkarmak teknik anlamda zorlu bir girişim olmuştur. Uzun uğraşlar sonunda insan genom dizisi elde edilmiş ve bu dizi, bilim insanlarının kullanımına sunulmuştur. Peki, insan genomunun dizilenmesi nasıl yapılmıştır?

Genomu dizilemeye başlamadan önce tabii ki hücrelerden DNA izole edilmesi gerekir. Bilim insanları günümüzde çok kolay yöntemlerle DNA’ yı saf olarak elde etmektedirler. Hatta o kadar kolaydır ki siz de evde DNA izole edebilirsiniz. Öncelikle, saflaştırma işlemini hangi dokudan yapacağınıza karar verin. Canlı hücrelerin hepsinde DNA bulunduğu için çeşitli hayvansal ya da bitkisel ürünleri kullanabilirsiniz. Fakat evde ezmesi daha kolay olacağı için muz iyi bir seçim olacaktır. Deneyin başında 2 çay kaşığı şampuanı küçük bir kaseye koyun ve üzerine 1 çay kaşığı tuz ekleyin. Şampuan ve tuzun üzerine 4 çay kaşığı musluk suyu ekleyin ve kaşıkla baloncuk yapmadan karıştırın. Daha sonra bir muzu ikiye bölün ve yarısını miksere atın, diğer yarısını afiyetle yiyebilirsiniz. Mikserdeki muzun üzerine 1 bardak musluk suyu ekleyin ve 20 saniye boyunca iyice pürüzsüz bir hal alana kadar mikserde çırpın. Eğer mikseriniz yoksa aynı işlemi kaşıkla ezip karıştırarak da yapabilirsiniz. Şimdi muz püresinin üzerine 4 çay kaşığı şampuan ve tuz içeren karışımdan ekleyin köpürtmemeye özen gösterin; köpürme DNA moleküllerinin kırılmasına neden olabilir. Şimdi bir kasenin içine huni şekline getirmiş olduğunuz kahve filtresini yerleştirin. Elinizdeki muzlu şampuan karışımını bu filtreye yavaşça dökün, kasenin içinde 2-3 çay kaşığı karışım birikene kadar bekleyin. Şimdi 4 çay kaşığı buzda soğutulmuş alkolü ki bu votka olabilir, ince uzun bir cam tüpe koyun ve filtrelenmiş karışımı çay kaşığıyla yavaşça üzerine ekleyin. Birkaç dakika içerisinde beyaz bir bulut oluşacaktır. Kürdanla bu bulutu alabilirsiniz ve evet elinizde tuttuğunuz DNA’ nın ta kendisidir. İsterseniz bu DNA’ yı koyu renkli bir karta yerleştirin, kurudukça ipliksi yapısını daha iyi fark edebilirsiniz. Ya da içinde alkol bulunan küçük bir şişede saklayabilirsiniz. Gözle gördüğünüz bu DNA’ da binlerce DNA molekülü birbirine yapışmış şekilde bulunmaktadır. Bu yöntemde kullanılan şampuan, hücre çeperlerini parçalayarak DNA’ nın dışarı çıkmasını sağlarken, tuz (NaCl) da yapısında bulunan artı yüklü sodyum iyonları sayesinde eksi yüklü DNA moleküllerine bağlanarak, DNA’ nın çevresinde bir kalkan oluşturur.
          

            Genom dizilemesinde kullanılan yöntemler aslında hücre içinde gerçekleşen DNA’ nın kendi kendini kopyalaması işlemine dayanılarak geliştirilmiş yöntemlerdir. İnsan gibi çok hücreli canlılarda hücreler, bölünmeden önce çekirdekte bulunan DNA’ yı eşlemek durumundadır. Hücre döngüsünün bu eşlenme fazında kromozomlar belirginleşir ve birtakım değişiklikler gerçekleşir. DNA normalde sıkıştırılmış halde bulunduğundan, bunu bir yün yumağı gibi de düşünebilirsiniz, önce bu yumağın açılması gerekir. Daha sonra enzimler sayesinde ikili sarmalın iki dizisi birbirinden ayrılır ve eşlemeye yardımcı enzimler sayesinde ayrılmış olan tümleyici DNA dizilerinin birer kopyası yapılır. Sonuçta hücredeki DNA miktarı iki katına çıkmış olur, hücre bölündüğünde bu sayı yine eskiye döner.

             Hücre döngüsü içerisinde DNA kendini bu şekilde çoğaltmaktadır. Laboratuvarlarda DNA ile çalışan bilim insanları da hücrenin kendisini taklit ederek, benzer enzimleri ve molekülleri kullanarak DNA’ yı çoğaltabilirler. İnsan Genom Projesi başladığında birçok gönüllüden kan örneği alınmıştır. Gelişmiş laboratuvar teknikleri ile bu kan örneklerinden DNA izolasyonu yapılmış ve daha sonra bu örnekler, dünyanın dört bir tarafında bulunan İnsan Genom Projesi merkezlerine dağıtılarak dizileme işlemi başlatılmıştır.

            DNA dizileme birden fazla adımda yapılan, pek çok farklı teknolojinin kullanıldığı bir işlemdir. Dizilemenin amacı DNA dizisindeki bazların (A,T,G,C) yan yana sıralanmış doğru dizisini bulmaktır. İnsan genomunun dizilenmesinde 2 farklı grubun çalıştığını ve farklı yöntemler kullandığını hatırlayalım. Öncelikle İGP grubunun hangi yöntemi izlediğini anlatıp daha sonra Celera’ nın kullandığı yöntemin farklarını açıklamak daha rahat anlamamızı sağlayacaktır. İnsan Genom Projesi’ nde çalışan bilim insanları öncelikle insan genomunun genel haritasını çıkarmışlardır. İnsan genomunda 23 kromozomun bulunduğunu ve bu kromozomların her birinin 50 ile 250 milyon baz içerdiğini hatırlarsak, öncelikle her bir kromozomun haritasının çıkarıldığını daha sonra ise detaylı bir iş olan dizilemenin yapıldığını rahatça anlayabiliriz. Bir kromozom haritalanırken, kromozom üzerinde sabit aralıklarla belirteçler saptanır, böylece kromozom üzerinde yön belirlemek daha kolay olur. Dizileme işlemine başlandığında, işi kolaylaştırmak için kromozom binlerce parçaya bölünür ve bu parçalar teker teker dizilenir. Daha önceden haritalamada saptanan belirteçler dizileme işlemi sonucunda elde edilen parçaları tekrar bir araya getirmede kullanılır. Bunu bir çeşit yap-boz gibi de düşünebilirsiniz; sonuçta dizilenen her parçanın tam olarak oturduğu tek bir uygun yer vardır. Aşağıdaki ‘İGP, DN’ANIN KEŞFİNİN ELLİNCİ YILDÖNÜMÜNDE TAMAMLANMIŞTIR’ cümlesini bir DNA parçası olarak düşünürsek, bu DNA parçası birbiriyle örtüşen dizilenmiş parçaların yardımıyla bilgisayar yazılımları sayesinde bir araya getirilerek ortaya çıkarılabilir.



            Dizileme işlemi ise yaklaşık 2000 baz uzunluğundaki DNA parçalarına yapılır. Bir deney tüpüne dizisi belirlenecek DNA parçası, serbest bazlar, DNA eşleme başlatıcı dizileri adı verilen yaklaşık 20 baz uzunluğundaki diziler ve DNA polimeraz enzimi konulur. DNA polimerazın normalde hücrelerimizde bulunan ve DNA’ nın kendini eşlemesini sağlayan enzim olduğunu hatırlayın. Test tüpünde DNA’ nın kendini eşleyerek milyonlarca kopyaya çoğalmasını da aynı enzim sağlar. DNA polimeraz tek DNA ipliğini kalıp olarak kullanıp A bazının T bazına ve G bazının da C bazına bağlanma prensibine göre eşlenmesini sağlar. Bu olay şöyle de açıklanabilir: bir A bazı nerede tek başına duran bir T bazı bulsa gider ve ona bağlanır, aynı şekilde G bazı da C bazına bağlanır. Ancak dizileme yapılırken kullanılan serbest bazların bir kısmına DNA sentezini sonlandırma özelliğine sahip ekstradan kimyasallar ve floresan boyalar eklenir; böylece bu bazlar floresan boyama özelliği kazanırlar. İşte dizilemenin kilit noktası bu floresan boyalı özel bazlarda saklıdır. A, T, G ve C bazlarının her birinde farklı renkte bir floresan boya vardır. Normalde deney tüpümüze kalıp DNA, normal bazlar, eşleme başlatıcı diziler ve enzim koyduğumuzda başta koyduğumuz kalıp DNA’nın birebir kopyalarını elde ederiz. Ancak bu karışıma floresan boyalı özel bazlar ilave edildiğinde DNA eşlemesi sürekli olmaz; floresan boyalı bir A bazı normal bir T bazına bağlandığında reaksiyon sona erer.
  
             Böylece yeni kopya DNA dizisinin sonunda floresan boyalı A bazı bulunur ve jel elektroforezi denilen bir sonraki işlemde A bazına bağlı renk ayırt edilebilir. Deney tüpündeki milyonlarca kalıp DNA’dan eşleme başlatıcı diziler ile başlatılan DNA kopyaları, floresan boyalı sonlandırıcı bazların rastgele bağlanması ile kalıp DNA‘nın her nükleotidinde sonlanan DNA parçalarını temsil etmektedir. Sonuçta elimizde floresan boyalı bazların rastgele bağlandığı farklı uzunluklarda DNA dizileri olur ve bu DNA parçacıkları jel elektroforezi ile boylarına göre ayrıştırılır. Jel elektroforezi DNA’nın negatif yüklü bir molekül olması prensibine dayanan fiziksel bir işlemdir. DNA negatif yüklü bir molekül olduğundan elektrik akımında pozitif yüke doğru ilerler. Bu ilerleme esnasında daha kısa olan DNA parçaları daha hızlı ilerlerken, daha uzun olan DNA parçaları daha yavaş ilerlerler. Bu durumda bizim elimizde bulunan farklı uzunluklardaki DNA molekülleri uzunluklarına göre farklı mesafeleri katederler. Sonuçta bu uzunlukları ve floresan boyaların yansıttıkları dört farklı rengi analiz eden otomatik dizileme makineleri bize ilk kullandığımız DNA’nın dizisini verirler.

            İnsan Genom Projesi’ nin gelişimini hatırladığımızda projenin çok büyük bir yarışa tanık olduğu, Uluslararası Konsorsiyum ile Celera şirketinin kıyasıya mücadele ederek insan genomunun dizilenmesini ilk önce bitirmeye çalıştığı aklımıza gelmektedir. Daha sonradan ortaya çıkarak projeyi bir yarışa dönüştüren özel şirket Celera, dizilemeyi yaparken Uluslararası Konsorsiyum’dan farklı bir yöntem izlemiştir. Uluslararası Konsorsiyum kromozomlara belirteçler koyarak, kromozomlar üzerinde sırasıyla ve adım adım ilerleyerek, kromozomları birer birer dizilemiştir. Bu daha uzun zaman alan ve temkinli bir yöntemdir. Ancak Celera şirketi bu şekilde adım adım ilerlemektense, 23 kromozomu da içeren tüm genomu parçalara bölüp tüm parçaları dizilemiş, daha sonra bu sonuçları çok gelişmiş bilgisayar yazılımları aracılığıyla birleştirmiştir. Bu yönteme “ rastgele tüm genom dizilemesi” denir. Bu şekilde yapılan dizileme daha hızlı olduğundan projenin daha çabuk tamamlanması da mümkün olmuştur.

              ... İnsan Genom Projesi Konsorsiyumu’ nun kullandığı yöntemde önce kromozom üzerinde belirteçler saptanmış, daha sonra kromozom parçalara bölünerek dizilenmiş ve son olarak dizilenen parçalar ilk başta saptanan belirteçler yardımıyla birleştirilmiştir. Diğer taraftan, Celera şirketi en baştan tüm genomu küçük DNA parçalarına bölmüş ve bu DNA parçalarını dizilemiş, en son aşamada da gelişmiş bilgisayarlar sayesinde örtüşen dizileri kullanarak tüm diziyi elde edebilmiştir. Celera bu yötemi kullanırken Uluslararası Konsorsiyum’ un sürekli olarak internetteki veri bankalarına ilettiği sonuçları da kendi küçük parçalarını birleştirmek için zemin olarak kullanmıştır.
           
            İnsan genomunun 3 milyar bazdan oluştuğunu ve her bir dizilemenin en fazla 2000 bazlık DNA parçalarını dizleyerek yapıldığını ve bu işlemin emin olmak amacıyla birkaç kez tekrarlandığını göz önünde bulundurursak İGP’ nin fikri ilk ortaya atıldığında bir bilim insanının ‘insan genomunun dizilenmesi ancak suçlulara yaptırılabilecek, ceza gibi bir iştir’ demesini daha iyi anlayabiliriz. Dizileme işlemindeki bir sonraki adım, elimizdeki 2000 bazlık dizileri doğru şekilde bir araya getirmek için gelişmiş bilgisayarların yardımını almaktır. Bilgisayarlardaki yazılımlar veri olarak girilen binlerce farklı DNA dizisinin birbiriyle örtüşen parçalarını yap-boz gibi bir araya getirerek birleştirir. İşte insanın kromozomları da tek tek bu şekilde dizilenmiştir ve üst üste gelen yap-boz parçalarının kesin doğru dizilimini elde etmek amacıyla birden fazla kez dizilendiğini varsayarsak her bir baz yaklaşık 9 kez dizilenmiş olur. DNA parçaları dizilenirken aynı işlemlerden geçse de her biri aynı doğrulukta dizilenemez; bazı parçaların okunması daha kolay olurken bazılarınınki daha zordur. Bu nedenle zor olanların defalarca tekrarlanması gerekebilir. Sonuçta amaç yüksek kalitede, yani kesin doğrulukta bir dizi elde etmek olduğundan, aynı DNA dizilerinin emin olmak için tekrar tekrar dizilenmesiyle şu anda % 99.99 kesinlikte, yani 10 000 bazda 1 baz hata payıyla insan genomunun dizisine ulaşılmıştır.  

kaynak: http://80.251.40.59/science.ankara.edu.tr/ozturk/Dersler/ist432/Ders2/Okuma.doc

11.9.11

Ortaköy-Bahçeköy Arası Yolculuk

Bugün İstanbul'u Yaşayalım diye düşündük.

Başlangıç noktamız Beşiktaş Merkez. (Evden Beşiktaş'a kadar olan kısım İstanbul'da yaşamak oluyor :D )
Merkezden Ortaköy'e doğru yürüdük.

Yol üzerindeki Yıldız Korusunda nefeslendik(Gerçkten güzel bir koru. Piknik yapılır, kitap okunur, düğün resmi çektirilir :). Bugün 10 civarı gelin gördük oda 3 nolu noktaya kadar çıktık sadece).

Ortaköy'e vardık. Kumpirimizi yedik. Biraz denizi seyrettik.

Oradan Bahçeköy otobüsüne bindik. Otobüs bir gitti, pir gitti. Tüm sahil kenarını dolaştırdı mübarek. Kuruçeşme, Arnavutköy, Bebek, Aşiyan, Rumeli Hisarı, Çınaraltı, Emirgan, İstinye, Tarabya...

Sonunda İ.Ü Orman fakültesi ve Bahçeköy de durdu. Bizde biraz Bahçeköy'de soluklandık. Burada kır düğünleri için hazırlanmış mekanlar gözümüze çarptı. Yeşil üstünde beyaz örtürülü masalar gelin ve damatları bekliyordu. Küçük bir yere benziyordu. Çarpık yapılaşmalar göze çarpakta. Hiçde adındaki gibi bahçeler yok. Hepsi bina olmuş malesef.

Sonra tekrar aynı sahil şeridinden geçerek Taksim'e geldik. Ordan da tabi eve.

Yol boyunca bir tarafta deniz, bir tarafta orman gerçekten güzeldi. Eğer güneş yakıcı olmasa sahilde yürümek çok keyifli olur. Ama bugün hava sıcaktı ve yürümeye cesaret edemedik.

Velhasıl güzel bir gündü.

İstanbul'da Yaşamak yada İstanbul'u Yaşamak

İkiside aynı şey midir?

Birisi hayattan bıkmak, birisi hayattan lezzet almak gibi sanki.

İstanbul 'da Yaşamak demek; tarfik, gürültü, yorgunluk, iş-ev arası bir hayat, her zaman bir yere yetişmeye çalışıyor olmak, stres, pahallılık, balık istifi otobüsler vs vs gibi olumsuz şeyler demek.

İstanbul'u Yaşamak demek; gezmek-görmek, rahatlamak, geniş imkanlar, kültür, eğlence, tarih, tarihle iç içe olma vs vs gibi huzur veren şeyler demek.

siz ne dersiniz?

not: İstanbul'da Yaşamak ve İstanbul'u Yaşamak etiketleri altında bu iki tarz yaşama ait deneyimlerimi yazmaya çalışacağım.

9.9.11

İhlas Aura Temizlik Robotu

Bebekle birlikte evin kirlenme hızı arttı :) Artık yıllık halı temizliği yeterli gelmiyor. Yılda bir halı yıkamaya veriyorduk oluyordu eskiden. Şimdi ise yılda birkaç kez verdiğinde ciddi para dökmüş olucaz diye düşünerek bir temizlik robotu almaya karar verdik.

Araştırma aşamasında sulu temizlik robotların 3 firma olduğunu öğrendik piyasada.
  1. İhlas pazarlama, Aura temizlik robotu
  2. Dünya pazarlama, Libelle temizlik robotu
  3. Rainbow

Dil Peynirli Künefe OLMAZ!!!

Memleketten künefe getirdim. Daha doğrusu getirdiğimi sanıyordum :( Meğerse kadayıfını getirmişim ama peynirini unutmuşum.
Dil peyniri ile künefe yapılabileceğini daha önce duymuştum. bende bi deneyeyim dedim. İçeriğininde tuz yazıyordu. Olmayacağını düşündüm ama yine de denemekte fayda var dedim.
Künefeyi bi güzel yaptım. Şerbeti döktüm. Amma ve lakin hevesim kursağımda kaldı.
Tuzlu tatlı olur mu? OLMAZ!!!!

28.8.11

Şeftali Tatlısı

İftara misafirim var. Ne tatlı yapsam diye düşünürken evdeki malzemei gözden geçirdim. Eşim incir tatlısı yap dedi. ama süt yoktu :( markatede gitmek istemedik.

revani malzememiz vardı. şeftali de vardı. geçen Oktay ustanın armut ve elma ile bir irmik tatlısı yaptığını izlemiştim. acaba şeftali ile de varmıdır diye internette aranırken şeftali tatlısına denk geldim.

Oktay Usta'nın ve Portakal Ağacı'nın tariflerini buldum. Hemen denedim. Harika, hafif, leziz bi tatlı.

deneyin derim.

not1: şeftaliyi soymakta fayda var. pişince zaten kabukları soyuluyor. Tariflerde söylemeyi unutmuşlar :D bide Oktay Usta suyu çekinceye kadar demiş ama suyu çekmiyor ki :) 1ssat kadar pişirdim 200 derece de ama suyu çekilmedi :)

not2: oktay ustan'nın 2. bir tarifi daha var. Ben biraz daha ağır bi tatlı istiyorum diyenlere :) http://www.oktayustam.com/tarifler/19735-kremali_seftali_tatlisi.html

19.8.11

Simfer Albeni M 4202 TURBO Fırın

Mini fırınımın üst teli düşünce yeni bir fırın ihtiyacı doğdu geçen aylarda. Hemen internetten araştırdım.
2 seçenek oluştu: Luxell börekçi yada Simfer albeni. Marka olarak Simfer tercih etmemde aşağıdaki 2 sebep neden oldu:
1-sikayetvar.com da gördüğüm kadarı ile luxell'e yapılan şikayetleri takip edip cevap veren bile yok. ama Simfer'in müşteri temsilcileri takip ediyor ayrıca birçok problem çözülmüş. Arızalı ürünler hemen değiştirilmiş.
2-ön tutma sapı simferde daha ergonomik.
Marka kararından sonra sıra geldi fiyat araştırmasına. Elden mi ineternetten mi araştırması yaptım. Tabiki innernetten 50TL uyguna buldum piayasaya göre :) ve hemen aldım. Nerden mi hizlial.com'dan.  sağolsunlar 3-4 gün içinde elime ulaştı.
işte fırınımın özellikleri:
• 5 fonksiyonlu turtbo midi fırın
• 42 lt. fırın iç hacmi
• 90 dk. programlanabilen ve sesli uyarı ile pişirmeyi durduran mekanik saat
• Termostatlı ısı kontrol sistemi
• Fırın içi aydınlatma
• Yuvarlak tepsiyi alt, orta ve üst gözlerde kullanabilme imkanı
• 1 yuvarlak tepsi + 1 standart kare tepsi + 1 özel tasarım tel ızgara
• Renk: Beyaz
ayrıntılar için: http://www.simfer.com.tr/productdetail.aspx?sid=4&p=3&Id=56

Kullanım Sonrası Yorumum:

Pişirmesi güzel. Annemde beğendi. Tepsi kebabını 50-60 dk arasında pişiriyor. Isı yayılımı iyi. iç aydınlatma tarafı diğer yerlere göre  biraz daha ısı alıyor. Ama bariz bir fark yok. Çoğu zaman tepsiyi döndermeye gerek kalmıyor. Emaya tepsi ve iç yüzey çok kullanışlı. Tepsileri kocaman :)
zaten kendiside enine eski fırınımdan daha büyük. dolayısı ile fırınımın dolabına sığmadı :D
Aynı ürünün pop-up düğmeli olanı var. ama bence düğme içeri dışarı olabiliyor diye fiyat farkı vermek anlamsız. Zira diğer tüm özellikler aynı.

Güncelleme: Yıl 2014, artık yeni bir fırınım var: Arçelik 9546 CDB Beyaz Ankastre Fırın

14.8.11

İftar Menüsü

  • Tavuk Sote (yemekgunlugum.blogs.com)
  • Nohutlu Pilav
  • Sodalı Su Böreği (oktayustam.com)
  • Zeytinyağlı Taze Fasülye
  • Analı-Kızlı Çorba
  • Yoğurtlu Kabak ve Havuç Salatası
  • Hoşaf (erik, üzüm, kayısı karışık)

Analı-Kızlı Çorba:

annemin yapıp buzluğuma koyduğu mantı ve bulgur köfteleri ile salçalı olarak yapıldı.

10.8.11

Ayakta mantar-deri soyulması-kaşıntı- egzama

ayak parmak aralarında başlayan kaşıntı, ufak yaralar ve deri soyulması şeklinde kendini gösteren ayak mantarı hastalığı.

ilk olarak zalain adlı bir kremi kullandım. pek fayadasını görmedim. sonra bir tanıdığın aynı şikayetlerde doktorunun aşağıdaki 2 kremi verdiğini, birini sabah birini akşam sürdüğünü ve şifa bulduğunu söyledi.

Bende kullandım. Deri soyulması kesildi. kaşıntı kesildi. Şifa buldum anlıcağınız :D

işte ilaçlar
1-TRAVAZOL KREM
2-TROSYD DERİ KREMİ


Yazıyı yazalı 6 ay olmuş. İlaçlar şifa buldum sayılır diyelim, çünkü tam olarak tedavi etmedi.

yazıyı güncellememin sebebi ise mantarı tamamen geçiren uyguladığım bir tedavi.

mantar bizde geleneksel :( abimde var, bende var, eniştemde var.

bu ilacı hepimiz kullandık ve tamamen geçti. Hemde çok kısa bir sürede.

ilaı eniştem eczacı ve veteriner hekim Ramazan Karademir'e yaptırmış. Özel olarak hazırlanan 2 ilaç var, biri sıvı diğeri krem. Sıvı olan renk olarak tentürdiyot benziyor. Önce sürülüyor. 1 saat sonra krem sürülüyor. Eğer tedavi süresince yara alan kısma hiç su değmezse daha çabuk iyileşiyor.

Bu arada bu ilacı elinde egzama olan kuzenim de kullandı. Ve bu onda yıllardır varmış. Onunda egzaması geçti.

Ramazan Bey'e teşekkür etmek, ihtiyacı olanlarada duyurmak için yazmak istedim.

Herkese acil şifalar...

Demir Eczanesi: Bağdat Caddesi no:377/D Maltepe İstanbul.
Tel: 0216 352 5420

Bu 3.3.2012 tarihinde güncellenmiştir.

10.4.11

Operalı manuel terapi Furkanı hayata bağladı

2 hikaye

Biri fedakarlğı (Furkan'nın amcası ve yengesi ) diğeri başarıyı(Meryem Yıldırım) anlatıyor

not: Meryem Hanımın sitesinden başarı hikayeleri muhakkak okunmalı.


Türkiye'ye 20 yıl önce gelen Ukrayna asıllı Meryem Yıldırım, bugüne kadar siyaset ve sanat dünyasının pek çok ünlünün sağlığına kavuşmasına yardımcı oldu. Ama oğlu Denis ve onun için en önemli başarı, adım atmayı, ses çıkarmayı sil baştan öğrettikleri 15 yaşındaki Furkan Tekdemir'in hikâyesi.Furkan, hayatının baharında bir delikanlı. On beşine yeni girmiş. Vücudunun büyük bir kısmını hareket ettiremiyor ama tek parmağıyla bilgisayar şifresini kırmayı başaracak kadar zeki. Sağlığı yerinde olsa kim bilir daha neler yapacak. Bir buçuk ay öncesine kadar ise ne adım atıyor, ne kolunu kaldırıyor ne de dilinden tek bir harf duyulabiliyordu. Kelime değil, bir harf! Şimdilik sadece, aynı zamanda opera sanatçısı olan rehabilitör Meryem Yıldırım'ın 'Aaaaa' diye başlayan aryalarına A harfiyle eşlik ediyor. Cümleler kurması, adımlarını sıklaştırması, manevi babasına sert bir yumruk atması için bütün aile, gözünün içine bakıyor. "Buna da şükür." diyorlar Emine ve Adem Tekdemir. Nasıl şükretmesinler? Biberonla besleniyordu, şimdi lokmalarını çiğneyebiliyor, kontrol sistemi daha iyi. Hepsinden önemlisi, o masum gözlerinin içine umut, heyecan ve sevgi ifadeleri yuva yapmış.

2008'de Düzce yolunda meydana gelen kaza, sadece Furkan'ın değil, anne babası diye bellediği yengesi ve amcasının da hayatını yüz seksen derece değiştirmiş. Furkan ve ailesi, bir kış günü İstanbul'dan Niğde'ye gitmek üzere yola çıkar. Arabada beş kişidirler. Anne, baba, abla, babaanne ve Furkan. Sağanak yağmur, pusu kurmuş gibi bekler onları. Cama ip gibi inen damlalar, önlerinde giden bir TIR ve o an...

Furkan, altı ay sonra yoğun bakımdan çıkar çıkmasına ama bütün ailesi çoktan toprak olup gitmiştir. Hem yetim hem öksüz kalan Furkan'a, amcası ve yengesi sahip çıkar. Bundan sonrası öyle bir fedakârlık öyküsü ki; filmlerde bile rastlayamayız belki de. Çocuk cinayetleriyle sarsıldığımız şu günlerde Tekdemir gibi kaç aile kalmıştır diye düşünmeden edemiyoruz.

İki evlatlarını annelerine emanet eden Emine Hanım ve Adem Bey, altı ay boyunca gece gündüz demeden Furkan'la hastanede yaşar. Evlerine döndükten sonra pes etmek şöyle dursun, doktorların "Organlarını bağışlayacak mısınız?" pazarlığına giriştikleri biricik yeğenlerini eski sağlığına kavuşturabilmek için çalmadıkları kapı, gitmedikleri ülke bırakmazlar. Ukrayna'da uygulanan tedavilere birazcık cevap verir Furkan. Ama onu asıl, Bostancı'daki ofisinde tanıştığımız Meryem Yıldırım hayata döndürür. Hayat içinde hayat, hikâye içinde hikâye...

Bir meryem hikayesi

20 yıl önce Türkiye'ye geldiğinde herkes ona Maria diyordu. Sempatik, neşeli, yerinde duramayan kıpır kıpır bir kadın Meryem Yıldırım. "Trabzon'daki hocalar şehadet getirmeyi öğretti. Müslüman oldum." diyor. Ukrayna'da doğmuş. 23 yıl Gürcistan'da yaşamış. 1992 yılında Hopa'daki Sarp Sınır Kapısı'nın açılmasıyla Rusya-Türkiye bavul ticaretinin hız kazandığı bir dönemde Trabzon'a alışveriş yapmaya geliyor. Oradan, ülkesinde kazandığı bursla İtalya'da opera okumaya gidecek. İnsan duyduğunda biraz şaşırıyor ama o, dört üniversite mezunu. Makine mühendisi olduğu gibi televizyonda müzik programları yapmış bir gazeteci, bir de uçuyormuşcasına aryalar söyleyen diplomalı opera sanatçısı. Tiflis Devlet Konservatuarı'nda eğitim görmüş.

Kader işte. Hayatta hiçbir şey tesadüf değil. Trabzon'da kaldığı otelin lobisinde iki büklüm olmuş bir adama rastgeliyor. Sıradan biri olmadığını sonra fark edecek. THY eski müdürü Şerafettin Aydın'a oracıkta manuel terapi (elle yapılan bir tür masaj) yapıyor. Aydın'ın sağlık problemini düzelince artık geri dönmek ne kelime! Yeni memleketi Türkiye, istikameti Ankara oluyor. Başkent'te önce, Türkiye'ye sığınan Afgan General Raşit Dostum'u tedavi ediyor. Sonra Süleyman Demirel'i. Aydın Menderes'in bugün tekerlekli sandalyeyle hayatına devam etmesinde katkısı büyük. Nazan Öncel, Şenol Güneş, Trabzonsporlu eski futbolcu Ünal, Meral Akşener, Prof. Nilüfer Göle, Prof. Dr. İhsan Doğramacı, yapımcı Fatih Aksoy, Can Dündar ve ailesi... Liste uzun.

Meryem Yıldırım, Kamçatka, Kore, Çin ve Japonya'da masaj teknikleri konusunda masör eğitim almış. Türkiye'de çalışabilmek için Prof. Dr. Ahmet Hamdi Turgut'un Kültür ve Sağlık Bakanlığı diplomasına sahip. Gürcistan'da Novokuznetsk Beyin ve Sinir Merkezi Enstitüsü'nde nüroloji, anatomi ve rehabilitoloji hocalığı yapmış. Masaj teknikleri konusunda araştırmalar yapan Nobel Tıp Ödülü sahibi ortopedist Nikolay Apolonoviç Avalyani'nin yanında çalışmış. 350 saatlik bir eğitim görmüş. Anatomi, fizyoloji, spor psikolojisi, masaj tarihi, fert hijyeni, beslenme ve daha birçok konuda. Asıl özelliği tüm bu eğitimleri birleştirerek kendine özgü yeni bir yöntem geliştirmesi. Nasıl bir şey olduğunu terapide görmek mümkün. Yazmak çizmekle anlatılacak bir şey değil

İnsan omurgası otobana benzer



Adem, Furkan ve Emine Tekdemir

Meryem Yıldırım, özellikle bel ve boyun fıtığı konularında uzman. Terapi süresi hastanın durumuna göre bazen 6 ay, bazen bir yıl devam ediyor. Ona göre omurga bir otobana benziyor. Ne zaman kaza olduğunda trafik sıkışırsa küçük bir sorunda omurgadaki sinirler kilitleniyor. Yeterince korunmadığı için ülkemizde birçok kişi çeşitli omurga rahatsızlıklarından mağdur. Mesela boyun. Onlarca sinir, beyin üzerinden vücuda dağılıyor. Boyunda bir sorun oluşursa unutkanlık, baş dönmesi, denge kaybı, bağışıklık dolaşım sistemi bozuklukları, astım, düşük-yüksek tansiyon, mide, kalp, böbrek, karaciğer sorunları görülebiliyor. Bacaklarda uyuşma, karıncalanma, ağrı, kramp, güç kaybı, kemik erimesi, kireçlenme, kas incelmesi meydana geliyor. Meryem Hanım, hastalarından öncelikle MR'larını, tahlillerini ve doktor raporlarını istiyor. Ameliyat olmaktan kurtulan hastalarının sayısı kadar çok. Avukatı bile ona yürüyemez halde gelmiş. Şimdi turp gibi bütün işlerine koşturuyor. (www.meryemyildirim.com)

***


Zafer artık Furkan'ın...
Meryem Yıldırım, Türkiye'ye geldiğinde yalnız değildi. Yanında oğlu Denis de vardı. Başkent Üniversitesi'nde tıp okuyan ve fizyoterapi alanında uzmanlaşan Denis, annesinin açtığı yolda başarıyla ilerliyor. Haftada bir kez Ankara-İstanbul arasında gidip gelerek tepe noktadaki siyasetçilere fizyoterapi uyguluyor. Ama onlar için en önemli başarı, bir bebek gibi adım atmayı öğrettikleri ve artık zafer işaretleri yapan Furkan Tekdemir'in sevinci.




laynakOperalı manuel terapi Furkanı hayata bağladı Pazar ZAMAN

4.3.11

Meme-Göğüs Kanseri Ameliyatı-Prof. Dr. Mahmut Müslümanoğlu

Bir anda hissedilen bir kitle ve korku...

İlk başvuru Beylikdüzü Kolan Hastanesi. Genel cerrahın teşhis için küçük bir parça almak yerine genel ameliyata alması ile başlayan süreç...

Patoloji sonucu ve meme kanseri teşhisi...

Doktorun tedavi önerisi: Yarın hemen gelin, göğsü alalım, daha sonra eğitim hastanelerine başvurun, onkoloji bölümlerinde tedaviniz yapılsın...

evde bir şok havası...
Hemen bir toparlanma ve meme cerrahisi(Kanser)alanında bir uzman(profosör) arayışı.

Sağolsun dostlar ve internet.

Bulunan kişi Prof. Dr. Mahmut Müslümanoğlu...

Bir ropörtajından alıntı: "kanserden dolayı göğüsleri alınan kadınların yüzde 70'inin doktorların bilgi ve tecrübe eksikliğinden dolayı göğüslerini kaybettikleri..."
kaynak ve devamı

Muayane ve ameliyat... Gögsün alınmasına gerek kalmıyor, Meme Koruyucu Cerrahi ile ameliyat yapıldı.

Ayrıca gerçenten çok insancıl bir insan... Rahatlatıcı, sakinleştirici, bilgilendirici açıklamaları ile hasta ve yakınlarını güvenilir bir uzmanla olduğunu hissettirme...
ve Asla paracı değil, hiç para vermeseniz bile bu ameliyatı yaparım(bir özel hastanede)

özel hastene tercihi: ameliyat esnasında alanında uzman bir patoloğun bulunması ve tümörlü bölgeyi uzmanın yerinde görmesi.

çok teşekkür ederim Mahmut Hocam.

Başarılarınızın devamını diliyorum.

not: Kolan hastanesi doktoruna da üzüntülerimi bildiriyorum. Göğsü alalım, ben paramı alayım siz sonra ne yaparsanız yapın tavrı için. Neden şu cümleleri söyleyemedi acaba:

Bu konuda uzman, eğitim hastanlerine gidin. Orada hocalarımız daha çok vaka görüyor ve teknolojiyi, yeni yöntemleri daha iyi takip ediyor. Boşuna ne zaman ne de para harcamayın

bu cümleleri kullanan Medilife Beylikdüzü Ortapedi doktoru Op.Dr.Fecri ÇİFTLİK'e teşekkür ediyorum.

İlgili Yazılar

Related Posts with Thumbnails